Allah’a tam kul olabilmek…

Sallallahu Aleyhi Vessellem bir gün Mekke’de iken Sahabe-i kiramla Kâbe’ye teşrif ediyormuşlar. Kâbe’ye giderken önüne bir köpek ölüsü çıkmış. Köpek Sıcaktan şişmiş böyle dişleri böyle, fenâ kokuyor. Hazreti Ebu Bekir Radiyallahu anh. Cenâb-ı Sallallahu Aleyhi Vessellemin önüne gelmiş : “Ya Resûlullah bu taraftan teşrif edin demiş, koku var orada.” O âlemlere rahmet olan insan acıdığı zaman ne kokuyu duyar, ne ateşi duyar, ne acıyı duyar. Merhametli olduğu zaman.. Mübârek koku vurmuyor burnuna O yanaşmış yanına asasını uzatarak Ya Osman demiş : “Bak ne güzel dişleri var.” O koku içinde bile Cenâb-ı Allah’ın el Bediu’ esmasının güzelliğini gösteriyor Cenab-ı Peygamber. Ve mübârek başlarını çevirmiş bir tarafa onun iki âlemi gören mübârek gözleri… bizde yok. Amma var.
“Nasıl var efendim?” Burda bir nokta koyalım. “Beni rüyada gören muhakkak beni görmüştür şeytan bana temessül edemez” buyuruyor Cenâb-ı Peygamber.

Cenâb-ı Peygamberi rüyasında görebilecek kadar bu secdede başını çürütmüş, Resûlullah’a salavat-ı şerife getirmiş, O’nun rızasını almış insan da aynen böyledir. Şeytan yanaşamaz ona. Hakiki mü’mine şeytan nedir ki… Bu şu demektir, niçin söylüyor bu hadisi Peygamber? Beni rüyada görebilecek kadar secde-yi rahmâna kapanmış. Benim Ravzamı salavat-ı şerife ile yıkamış. Benim rızamı almış insan ve beni rüyasında gören adama benim gibidir. Sahabe olur o ona katiyyen şeytan yanaşamaz. O mübârek gözlerini çevirmiş, demiş ki : “Kedisini, kedi, hırra (Arapçada kedi demektir) kedisini açlıktan, susuzluktan öldüren, susuzluktan öldüren kırk sene başını yerden kaldırmayan saliha bir kadının Cehennem azabını gördüm. Başını mübârek vech-i mübâreklerini sağ tarafa çevirmiş, onun gözleri başka gözler inşaallahu Rahman âhirette o mübârek gözleri göreceğiz. Bu dünyayada da nasip olur! İnşallahu Rahman. İnsanlar hiç belli olmaz.

Döndermiş mübârek gözlerini demiş ki: “Yaralı bir köpeğe, yaralı ve çamur yalayan bir köpeğe eliyle su içiren bir fâhişeyi Cennet-i Âlâ’da görüyorum!” demiş. Ve dönmüş: “Merhamet on dörtte bir peygamberliktir.” demiş. Onun için âyet-i kerimedeki merhameti deyip de cebinden 30 kuruşu çıkarıp vermeye bakma! O merhamet değil o! O merhamet değil! Merhametli olan insan cehennem ateşini bile söndürür. Büyük Velîlerden Abdulkadir Geylani Hazretleri çok Rahim bir insandı. Bir gün vaaz ederken demiş ki. “Lev şefaetü ceddi Muhammedün letefeyta bi nari cehennemi tebdeci “demiş. Eğer benim ceddim Muhammed’in şefaati olmasa ben bir tükürükle cehennemi söndürürüm. ” demiş Siz mü’min deyip de geçmeyin efendiler. Secdeye Hulus-i kalb ile içinizi boşatarak bırakın.

Onun için Allah’a tam kul olabilmek zordur.
Tam kul olana Allah her şey verir hem de bol bol çünkü Allah zulmetmez.
Erhamerrahimindir.
İnsana kendisinden başka hiç kimse de fenâlık edemez.

Onun için insanlar kendi kendilerine fenâlık ederler.
Nimet insanlara sevdikleri için verilmemiştir.
Âhirette nimetlere gark edecek Cenâb-ı Allah iyi kullarını.
Bu kullar bunları seviyor, bazılarının ağızları sulanır.
Hayır sevdiklerinden değil, Hakka uydukları için kendilerine ikram olarak verilmiştir.
Ters anlamayın.
O halde aziz cemaat öğrendiklerine uyan.
Öğrendiklerine uyan işi yaparsan tuttuğun zaman kendi işlerin konuşmağa başlar.
Onun için daima konuşmadan, söz söylemeden evvel söyleyeceklerini tart, ölç, sözü ondan sonra konuş!
Belki bir dostu üzersin belki bir Allah adamının kalbini kırarsın.
O anda o adam kendinde olmaz.
Sahibi işe karışır ve berbat olursun.

Abdulhamid zamanında İstanbuldaki Aksaray’da bir Eyvallah Dede denilen bir adamcağız varmış.
Abdulhamid dönemi 1326-27 senelerinde Meşrutiyet ilanı sıralarında.
Orada da Etem Pertev Bey’in eczanesi var.
Aksaray’da Valide Cami yanında.
Onun karşısında Muhsin Efendi isminde bir manifaturacı tüccar var.
Bir yaz günü Aksaray meydanına başında böyle bir tepside dut getirmişler,

dut mevsimi satılıyor, herkes dut alıyor.
Bu Eyvallah Dede denilen bir keşkülü var ….
Uzun boylu sakallı, Allah adamı kendisi.
Hiç kimseyle konuşmaz.
Gelmiş. Dutçu hemen avuçlarını doldurduğu gibi dedenin o yarım kavuk şekildeki keşkül derler doldurmuş ona.
“Eyvallah!” demiş.
O Muhsin Efendi bu adama kızarmış.
Şöyle bir vuruvermiş : “Ne arıyorsun burada?” demiş.
Keşküldeki dutlar dökülmüş ve keşkülün demiri bizim Dede’nin burasını yırtmış.
“Eyvallah!” demiş gitmiş.
Ertesi günü Muhsin Efendi dükkanına geliyor.
Gece bir rüya görmüş.
Bu Eyvallah Dede bir ok atmış.
Muhsin Efendi’nin taak kalbine rüyâda.
İkinci bir ok taak kalbine.
Üçüncü ok kafasının yanından geçmiş.
Sabahtan gelmiş : “Aman ne olacak?”
Valide Caminin İmamına sormuş.
“Gel efendim müftüye gidelim!”
Falan bilmem ne derken Müftüye gitmişler.
Müftü Efendi demiş ki: “Git bu Baba’nın gönlünü al oğlum! Bu rüya iyi rüyaya benzemiyor!”
Bunları düşünürken öğleye doğru, evden bir haber : “Aman efendim doktoru alın gelin ağabeyim hasta.”
O zaman Akil Muhtar Bey Allah rahmet eylesin!
Bizim Hocamızdı tıpta, o İsviçre’den yeni mezun olmuş gelmiş.
Bir faytona koyuyorlar götürüyorlar onu Aksaray’daki şeye.
Gidiyor ki büyük oğlu hiç daha bişey yokken yok “hop pat!” diye ölüyor.
İkinci günü ikinci oğlu “Güm!” diyor gidiyor.
Müftü bilmem bazı meşihattan adamlar Eyvallah Dede’ye gidiyorlar diyorlar.
“Aman!” diyorlar.
“Biz bir hata işledik yapma gitme!.”
Diyor ki : “Muhsin Efendi benim elimde bişey yok!” diyor.
“Ben Allah’ın basit bir kuluyum. Siz onu ittiğiniz zaman, burama keşkül vurduğu zaman, ben kendimde değildim!” diyor.
Kendinde olmadığı zaman Sahib-i Hakiki karışır.
İnsandaki Nur-u Muhammedi’nin Sahibi karışır tepeler insanı.

Hasankale’li İbrahim Hakkı Hazretleri vardır.
Meşhur Marifetnamesi vardır.

Bu yedi yaşında iken Fakirullah Hazretlerinin yanına gidermiş ki onu terbiye etsin yetiştirsin diye.
Bir gün böyle Fakirullah Hazretleri otururken kendi sevenler, müridanı, üçyüz dörtyüz kişi etrafında Hakkı da oturuyor
yanında.
Hakkı’ya demiş ki “Oğlum al şu testiyi de karşı ki pınardan doldur getir!” demiş.
Hakkı kalkmış pınara gitmiş.
Biraz sonra ağlayarak gelmiş :
“Ne oldu Hakkı oğlum!” demiş Fakirullah Hazretleri. Büyük Veli…

Demiş amca demiş.
“Pınara gittim bir sipahi geldi atını suluyordu. Bende testiyi doldurdum. Beni itti düştüm. Şeyy kırıldı demiş testti!”
“Oğlum koş aman koş koş çabuk!” demiş.
“O süvariye bir fenâ lakırdı söyle de gel!” demiş.
İbrahim Hakkı yedi yaşında koşmuş.
Bakmış süvariye fenâ lakırdı bilmiyor ki yine ağlaya ağlaya yerine gelmiş.
“Söyledin mi oğlum?”
“Söylemedim!” demiş.
“Yav koş demiş koş oğlum hadi!”
Gitmiş biraz sonra bu sefer daha çok bağıra bağıra ağlayarak gelmiş.
“Ne oldu Hakkı” demiş.
“Amca demiş. At ürktü. Sipahinin kafasına bir tekme vurdu kafası darmadağın

sipahi orda yatıyor!” demiş.
“Vah evladım vaaah!” demiş.
“Bir testiye bir adamı göçerttik!” demiş.
Yanındaki o büyük insanlar, bi şey anlayamamışlar bundan nedir bu diye.
Bir kimse, bir hayvana veyahut da bir insana.
Çok dikkat edin aziz cemaat.
Bir kimse bir hayvana veyahut da bir insana zülmederse nâ-hak yere bu adam da ona bir cevap vermezse, dövdü, vurdu,
sövdü hepisini sesini çıkarmadı.
Ama haklı değil adam haa, haksız olacak.
Edepsizliği yap. Alsınlar falakaya seni.
Sesini çıkarma ki Cenâb-ı Allah karışır.
Yağma yok öyleee!.
Nâ-hak yere bir hayvan veya bir zalim.
Fakat hayvana nâ-hakkı yok.
İnsan nâ-hak yere.
Hayvan gider bir yerini karıştırırsın bir tekme vurur.
Hadi atı idam edelim yoo öyle iş yok.
Bir hayvana veya bir insana, insan nâhak yere zulmederse o adam da sesini çıkarmaz ne yapıyorsun demezse Sahib-i Hakikisi karışır ve derhal tepeletir.

Onun için merhamet bunların hepisinin zırhıdır zırhı.

O halde aziz cemaat kadrini bilen yani içindeki Nur-u Muhammedi nin kadrini bilen, Secdenin kadrini bilen,

Müslümanlığın kadrini bilen.
Haddini aşmayan,
Diline sahip olan,
Ömrünü boşa sarf etmeyen kimseye Allah rahmet eylesin!
“Allah rahmet eylesin!” birisi dedi mi, hakikaten o insana o rahmet layıksa o adam cehennemdeyse bile pırrr diye uçuverir. Ben söylemiyoruum!..
Resûlullah söylüyor…

 

kayıt alıntı:

M.Derman(k.s)