“ Ya Eba Eyyub demiş benim Sahabemden birisi, bir bahir kenarında şehit oluyor demiş. Oraya defnediliyor, demiş.” ”Ben miyim Ya Resulallah?” demiş. “ Olmak ister misin Ya Eba Eyyub? “ demiş. ”İsterim.” Dua etmiş Resulullah Sallalahu Aleyhi ve Sellem.
Bu, ikisi arasında geçiyor, Eba Eyyubi Ensari Hazretleri ile Resulullah Sallalahu Aleyhi ve Sellem. ”E, sen nereden öğrendin hoca?” diyeceksin. Eba Eyyubi Ensari millete anlattı, o millet de onlara anlattı, teeeee benim dedeme kadar geldi, dedem de hocama söylemiş, ben de ondan öğrendim, ben de size anlatıyorum. Anladın mı? Hah.
Aradan yıllar geçmiş, Resulullah, ahirete teşrif etmişler. Hazret-i Ebubekir, şefaatına nail eylesin. Hazret-i Ömer, Allah’ın dünyada zaptiye nazırı. Diğerlerine Radiyallahu Anhu derler, bilirsiniz. “ Radiyallahu Anh “ = “ Allah ondan razıdır.” demek. Hazret-i Ömer için Ayet, ” Radiyallahu Teala Anhu “ = “ Ondan, Allah en son derecede razıdır.” Zaptiye nazırı. Bizim aklımıza bugün dökemeyiz bunları oğlum, dökemeyiz, dökülmüyor. Yok, terazisi yok .
Hazret-i Osman, Hazret-i Ali, Hasan, Hüseyin; bunlar dünyadan teşrif ettikleri zaman, Eme-vî’ler zamanında yetmiş küsur yaşına gelmiş Eba Eyyubi Ensarî Hazretleri. Ayet-i Kerime’ler inmiş tabii Kur’an-ı Kerim’de Seb’a Suresinde “ Beldetün tayyibetün ve Rabbun gafur.” diye bir Ayet-i Kerime vardır. “ Mutahhar, temiz bir belde, Cenab-ı Allah senin ümmetine nasib edecek.” Sormuşlar “ Ya Resulallah, bu neresidir?” “ Konstantiniyye.” Buyurmuş. “ İstanbul, orasıdır.” demiş. “ Peki, Ya Resulallah burası bizim elimize geçecek mi? ”
Meşhur Hadis-i Şerif; “ Fetuftuhannel Konstantiniyye ve nimel emiri emiruha, ve nimel ceyş el zalikel ceyş. “ “ Fetuftuhannel,“ fethi haber veriyor. ” Muhakkak feth edilecektir, alınacaktır. Konstantiniyye ” ” İstanbul.” ” ve nimel emiri emiruha ve nimel ceyş el zalikel ceyş. ” Orayı feth eden kumandan, ne mubarek kumandandır, oradan geçen asker, ne mubarek askerdir.” Buyurmuş Resulullah Sallalahu Aleyhi ve Sellem, senelerce evvel.
Bu Hadis üzerine İstanbul 462 defa muhasara edilmiştir, İslam orduları tarafından, fakat kimseye nasip ve müyesser olmamıştır. Emeviler zamanında Muaviye 250.000 askerle bir ordu gönderiyor İstanbula. Ebu Müslime kumandasında. Geliyor, İstanbul’u muhasara ediyorlar, hatta, mekteplerdeki tarihlerde görürseniz, orada bu ordunun içinde İslam şeylerinden, grajuva ateşi denilen bir ateş fışkırttırmışlar, bugünkü alev şeyleri gibi. Bu, Üsküdar tarafında, korkmuşlar, şeyler, Arap orduları. İstanbul muhasara edilmiş Ebu Müslime kumandasında 250.000 şey.
Muaviye, bir gün Medine’de geziyor, sokakta, emîr. Emir el müminin. Ümmür Rukiye isminde bir kadıncağız, genç bir kadın, çocuğunu, orada cam yok. Şimdi de yok ya. O zaman nerede cam. Ninniliyor çocuğu, Araplar mütemadiyen şiir söylerler. Şiirin manası şu; “ Bizim erlerimiz, yani kocalarımız, Konstantiniyya taraflarında bu kış zamanı harp ediyor, Emeviler saraylarda saltanat sürüyor.” diye bir şiir okuyor.
Muaviye de geçerken bunu duyuyor, dokunuyor buna. Ertesi günü, Mekke valisi olan oğlu Yezid’i derhal çağırıyor. Yezid’in emrine 150.000 Emevi sülalesinden asker veriyor, onları da gönderiyor, İstanbul’a. 250.000 Ebu Müslime kumandasında, 150.000 de Yezid’in kumandasında.
Bu sırada, Eba Eyyubî Ensari, Muaviye’ye geliyor, diyor ki; “ Ben de gideceğim gazve’ye, harbe.” Diyor Muaviye ki; ” Siz, Resulullah zamanında bütün Resulullah’ın harplerine iştirak ettiniz, şimdi piri fani oldunuz, diyor. Artık gidemezsiniz.“ “ Yok diyor, Resulullah Sallalahu Aleyhi ve Sel-lem; “ Sen bir bahir kenarında şehit olacaksın,” diye bana dua etmişti, ben gideceğim.” diyor. Ta-bii, Sahabe bu, hiç kimse bir şey demiyor. Yezid’in ordusuyla İstanbul’a teşrif ediyor, şey Eba Ey- yubi Ensarî Hazretleri.
Gidiyorlar, tabii Yezid, prens olduğu için, Emir el Müminin’in oğlu olduğu için baş-kumandanlık, ona geçiyor. O halde, 400.000 kişi, bugünkü Gelenbevî, Topkapı, Edirne Kapı tarafla- rında muhasara ediyorlar.
Gittiklerinin 7. günü, Eba Eyyubi Ensarî Hazretleri dizanteri oluyor. Kanlı basur dediğimiz. Yaşlı tabii. Bir akşam namazına doğru, ruhunu teslim edecek, Allah’ın İsm- i Mubarekini anıyor, Resulullahu Sallalahu Aleyhi ve Sellem’e Salavat-ı Şerife getiriyor, Lâ ilahe illallah, diyor ve mu-barek parmaklarıyla “ beni şuraya defnedin, ” diyor. Bünkü Eyüb Sultan’daki yerini işaret ediyor. Vefat ediyor, ruhlarını teslim ediyorlar, ertesi günü, tabii , şehit olduğu için sarıyorlar, Yezid başta oraya doğru götürüyorlar. Eşiyorlar orayı, kabre koyuyorlar.
Surdaki askerler, bu hali görüyorlar, Konstantin’e haber veriyorlar. Onlar da bakıyorlar, bunlar bir şeyler gömdüler, falan ettiler. Üç, dört gün sonra mütareke oluyor, kış geliyor, anlaşıyorlar. Mü-tareke nedir biliyorsunuz.
Üç, dört gün sonra mütareke oluyor, kış geliyor, anlaşıyorlar mütarekeye. Mütareke nedir biliyorsunuz. ” Gel uyuşalım da, gelecek sene gene harb ederiz,” demek. Hani kediler kavga ederler böyle, yapamazlar, böööyle kuyruklarını kırarlar gerisin geri gene bakar, o yavaş adım atar, o yavaş adım atar, biraz beş altı metre ayrıldı mı, aralığı gördü mü sıvışırlar, işte hah mütareke bu demektir.
Konstantin diyor ki, daha maddeleri çizmeden evvel; “ Siz oraya bir şey yaptınız, diyor, büyü mü yaptınız?” diyor. Yezid diyor ; ”Bizde büyü yasak, diyor, Resulullah’ın Sahabelerinden birisi diyor, akşam vefat ettiler, kendi vasiyetleri üzerine oraya gömdük.” diyor. ” Yok diyor, siz büyü yaptınız, biz açarız siz gittikten sonra.” diyor. ” Birinci şart, diyor mezarın üstüne işaret koydum, eğer di-yor mezarın üstünden bir toprak, şöyle parmakla şey edilirse diyor, bizim diyarda sizden 150.000 Rum vardır, diyor hepsini kılıçtan geçiririm.” diyor.
Mütareke oluyor, dönüyorlar. Aradan seneler geçiyor. Şimdi gelelim, İbn Hallegan tarihine. İbn Hallegan diyor ki; “ Ben İstanbul’a gittim. “ diyor, eski, Fatih’ten matihten evvel, nasıl şimdi turistler gidiyor ya, “Eba Eyyubî Ensari Hazretleri’nin türbesini ziyaret ettim diyor, türbenin altın yaldızlı, altın yaldızlı kubbesini, kandillerini her gece papazlar yakardı,” diyor.
Aradan 200, 300 sene daha geçiyor, geçti mi son Roma İmparatorları türbeyi hâk ile yek-san ediyorlar. Türbe, mürbe kalmıyor. Tarlaya dönüyor. Hazret-i Fatih, İstanbul’u fethettiği zaman tür-beden eser yok. Nasıl bulundu? Onu da sonra anlatırız.
İşte “ Fetuftuhannel Konstantiniyye ve nimel emiri emiruha, ve nimel ceyş el zalikel ceyş.“ i bizim bütün Osmanlı İmparatorları, büyük insanlar uğraşmışlar, bu birincisi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Selem, toz kadar yalan söylemez. Dedikleri hepsi çıkıyor. Hepsi çıkıyor oğlum. Benim çocukluğumda çıkmayan, şaşardık nasıl olacak, ben yaşadığım için o. Bugün elifi elifine çıktı oğlum. Elifi elifine çıktı, daha da çıkıyor, daha da çok şeyler çıkacak. Birçok Hadisler var ki, Resulullah Sallalahu Aleyhi ve Sellem’in Zaman-ı Saadetlerine ait. Bir kısım var,Tabiin’e ait, bir kısım var sonradan, bir kısım.. Onlar çıktıkça, hep geriye gidiyor. Bugün çıkanlar var, yarın çıkacaklar var. Hepsi çıkacak.
İkinci Murad, Fatih’in babası, Edirne’de. Bir gün Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri, yanında şeyleri, Padişahı ziyaret ediyorlar. Akşemseddin. Akşemseddin, biliyorsunuz ilk defa Bağdat’ta Süherverdî Hazretleri’nin müridi idi oraya gidiyor. Ondan evvel, Hacı Bayram’a geliyor, Hacı Bayram, def çaldırarak sokaklarda müritleriyle dolanıp para toplarmış. Gizlemek için kendini. “ Bu ne biçim şeyh, ben buna intisab etmem.” Doğru gidiyor, Bağdat’a, Bağdat’tan da Süherverdi; “ Sen oraya gi-deceksin” diyor.
Geliyor memleketine, memleketinde bir gece rüyada,Hacı Bayram-ı Velî, bunun boğazına bir ip takmış, çekiyor. Gidiyor Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’ne intisab ediyor. Onların hikayeleri uzun. Yanında gidiyorlar şeye. Oturuyorlar, konuşuyorlar.
Şey diyor ki, Sultan Murad, “ Şeyhim himmet buyur da,” diyor. Velilerin himmeti başka olur. “ Himmet buyur da, diyor ecdadım Yıldırım diyor, İstanbul’u fethedemedi, himmet buyurun da İstanbulu fethedeyim.“ diyor. Hacı Bayram-ı Velî, şöyle bir başını çeviriyor. Nereye bakıyor? Onu bilmeyiz. Onların kendine göre teleskopları, mikroskopları olur. Ondan sonra televizyonları, teşkilat-ları vardır. “ Şevketlim diyor, her şeyin bir zamanı, eşref saati vardır, – ses geliyor mu oraya oğlum? – Her şeyin bir eşref saati vardır, bunun da bir saati vardır. O sırada Fatih küçük, aha bu Şehzade ile diyor, aha bu mollaya nasip olacak. ” diyor.
Nasıl olur? Oğlum bir Veli söyler bunu çıkıyor da, ya Resulullah’ın nasıl çıkmaz? Cenab-ı Allah’tan inen nur, bir insana tesadüf etti mi; o, Peygamber olur. Peygamber’den de binlerce nur çıkar. Kime isabet ederse o, en büyük Veli olur.
Veli’den de çıkan nurlar, kime isabet ederse o, Salihin’den olur.
Yıllar geçiyor, Fatih büyüyor. Tarihte biliyorsunuz, o teferruatı anlatacak değilim. Fatih, 19 yaşında İmparator oluyor, Hakan oluyor, Padişah oluyor, 19 yaşında. 19 yaşındayken, bu sicile geçmiştir. Tomar-ı Osmanî vardır. Osmanlı Devletinin arşivi. 185 tane tomardır o. Ha, bunun yarısı kadar, hacı pehlivan kağıdına yazılmış, Topkapı Sarayındadır. Devletin arşivi. Neler orada var. 19 yaşındayken; Arapça, Farsça, Rusça, Rumca, İtalyanca, bu 5 dili, şiir yazacak derecede bilirdi. Rumca şiirleri vardır, Hazret-i Fatih’in.
Nihayet artık tahammül edemiyor. Fatih diyor; “ Hoca ne zaman olacak?” diyor.” Hele hele“ diyor. ”Hele helesi yok. “ diyor. Akşemseddin Hazretleri; “ falan günü , falan sabah namazını kıldıktan sonra, hücum edersen fetih müyesser olacak.” diyor. Fatih, 3 gün oruç emri veriyor orduya. 600.000 kişi oruç tutuyor. O sabah 600.000 kişi namaz kılıyor. Allahu Ekber demeyle, şey etmiş oluyor. Fatih ağlıyor, ve Fatih’in şeyinde vardır, divanında vardır. Hatırımda kalmadı çok beyitleri. Bir yerde diyor ki ;
“ Enbiya u Evliya’ya istinadım var benim. “
“ Ey Muhammed mucizat-ı Ahmedî muhtar eyle. “
“ Umarım galib ola âdâ-yı din’e devletim. “
diyor. Uzun bu ama bu kadar kaldı, müsaade edin artık. Yaşlandık tabii. Kalmıyor kafada, sızıyor yan tarafan. Böyle uzun bir şiir.
Mubarek kabri nur ile dolsun.
Allah cümlemizi Resulullah’tan memnun eden ümmetten eyleye. A m i n.
Allahümme Salli Alâ Muhammedin ve Alâ Ehl- i Beyti Muhammed.
Subhaneke Ya Allam, tealeyke Ya Selam. Ecirna minen nari bi afvike Ya Mucir.
Allahümme entel Mennan, Bediüs semavati vel ardı, Ya zel – Celali vel ikram. Ya Hayy, Ya Kayyum, Ya Allahu Celle Celalehu.
Y a R a b b i; Elimizden geldiği kadar emirlerini ve Resulullah’ın mubarek yüzünü güldürmek için Sünnet- i Seniyye’sini yerine getirmeğe savaşıyoruz.
Sen bize kudret, dirilik, sağlık ihsan eyle Ya Rabbi.
Yarın sana intikal edeceğimiz zaman bizi tevbih ve ayıplamamak için ne yapmak mümkünse bizim kaderimizin çizgisine onu serp Ya Rabbi.
Bizi sapıttırma Ya Rabbi.
Evimize, çoluğumuza, çocuğumuza, hepimize helâl lokma nasib ü müyesser eyle Ya Rabbi.
Memleketimizi her türlü afât-ı semaviye, afât- ı araziye, afât-ı belâiyeden, düşman ve sel, su, yangın afâtından sen muhafaza buyur Ya Rabbi.
İcab ettiği zaman ordumuzu mansur u muzaffer eyle Ya Rabbi.
Yarın ahirete intikal ettiğimiz zaman Resulullah’ın huzurunda Liva- i Muhammedî’nin altında toplanmak ve Resulu Ekrem’in mubarek elinden öpmek nasib ü müyesser eyle Ya Rabbi.
Sana intikal edeceğimiz zaman bizden;
“ Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu. ”
kelime – i tayyibesini esirgeme Ya Rabbi.
Lillahil Fatiha
M.Derman(k.s)
Almanya vaazından…