Resul’den bahsetmek icap ederse, Resulullah Efendimiz, Resulu Ekrem Efendimiz,Peygamber Efendimiz, Hazret- i Mustafa, Hazret- i Ahmed. “ mim “ harfini aman kurcalama. “ Ama efendim ben kurcalayacağım.” Berbat olursun, kim ne derse desin. Abdestli iken al mübarek ismini. Pazarda mazarda, icap etti mi, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem. Resulu Ekrem Efendimiz. Her yerde, öyle bazı cızılıt herifler var. Hazret de koymadan, çöl çocuğu diye hitap ediyorlar. Onlar böyle hamur yapıyorlar kendi kendilerini. Bilmiyorlar. Perişan insanlar. İçini temizle, o ismi örseleme.
Ayetler indiği zaman, ayetlerin heybetlerinden Peygamberler tiril tiril titrerlerdi. Cenab- ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’e ilk ayetler “ Ikra bi ismi rabbikellezi halak “ ayeti indiği zaman başlamış titremeğe. Gelmiş Hz. Hatice’ye ; “ Yesteruni,” demiş. “ Örtün beni “ demiş. Öyle.. .Üşümüyor, üşümüyor oğlum üşümüyor. Hararet 60 derece orada, gölgede. “ Efendim, sara nöbeti mi geçiriyor? ” Evet sara nöbeti geçiriyor. Sen bu lakırdınla, kendin sara nöbeti geçiriyorsun. Efendim, İlahi ihtizaz başlıyor, İlahi ihtizaza edebinden, görünmesin diye Settar ile örtüyor onu. Hani o İlahi ihtizazı göstermemek için, Allah’a hürmeten; “ örtün beni “ diyor. Üşüdüğünden değil.
İnanmak başka bir şey aziz cemaat; her babayiğitin kârı değildir. Cenab- ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in mubarek bir menkıbeyi anlatayım ben size de inanmanın ne kadar mühim ol-duğunu anlayın aziz cemaat. Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz biliyorsunuz Muhterem Validelerinin vücutlarında iken Peder- i Muhteremleri Hz. Abdullah vefat etmişlerdi. Yetim doğdular. 6 yaşında da mubarek Valideleri Hz. Amine’yi kaybettiler. Amcaları, Abdulmuttalib kendileriyle dedeleri, meşguldu. Dedesi,babasının babası.
Hz. Amine hastalanıyor. Hz. Amine’yi, Abdulmuttalib Medine’ye gönderiyor, Medine’nin havası gayet iyidir, oraya gönderiyor. Yanında Ümmü Eymen. Ümmü Eymen, Hz. Abdullah’ın halayıkıymış. …..bir Habeş’li kadın. Dadısı. Hz. Resul ü Ekrem 6 yaşında, Hz. Amine ve diğer uşakları. Medine’ye gidiyorlar. Medine’ye girerken Ebvamevkii vardır orda. Ebva ; ilk mescid yapılan yer. Deveden iniyorlar.Hz. Amine, Hz. Resul ü Ekrem, Ümmü Eymen. Geliyorlar bir kabir başına.
“ Oğlum diyor, aha baban burda yatıyor diyor senin.” Hz. Amine. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, yetimliğin acısını o anda hissediyor.Gözleri doluyor böyle. Koşup anasına sarılıveriyor. Medine’de 3 ay kalıyorlar. Hz. Amine’nin hastalığı iyiye gitmiyor. Diyor ki; “ beni götürün diyor şeye, Mekke’ye götürün.” diyor. Sal yapıyorlar, iki deveye.
Tam bu mevkiye, bir Km. mesafeye geldikleri zaman, Hz. Amine kendisini çok fena his-sediyor. “ İndirin beni yere “ diyor. İndiriyorlar. Hz. Sallallahu Aleyhi ve Sellem 6 yaşında. Annesinin başucunda böyle, kuma diz çökmüş. Annesi birden kaybediyor kendini. Resulullah, eh 3 ay evvel babasının mezarını gösterdiler. …… bir de anası var. Annesinin eline yapışıyor. Bayıldı. Korkuyor tabii, 6 yaşında. Mubarek gözlerinden yaşlar gelmeye başlıyor. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bir yaş damlası elinde tuttuğu kıymetli anasının eline düşüyor. Hz. Amine gözünü açıyor böyle. Bakıyor Resulullah’a. …………………… Biraz tebessüm ediyor.
“ Oğlum, diyor Her kes ölecek, ( en son sözü budur. ) Her varlık nihayet bulup bitecek.İşte ben de ölüyorum. Fakat ismim, dünya durdukça ebediyyen bâkî kalacak, çünkü çok hayırlı bir evlât dünyaya getirdim. “ diyor. Son sözü budur Hazret-i şeyin, Amine’nin ve ……………..ruhunu teslim ediyor. Resulullah üzerine kapanıyor. Ağlıyor tabii.
Hazret- i Ümmü Eymen, alıyor. Defin yapılıyor. Deveye biniyor, Hazret- i Ümmü Eymen’le Mek-ke’ye geliyor. Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz ağlaya ağlaya mubarek gözleri kapanıyo Abdulmuttalib, dedeleri şeye düşüyor, “ ne olacak bunun gözleri “ diye. Çare yok. Bir hafta, on gün. Taif’e giderken, şimdi halâ harabeleri vardır, orada bir manastır var, Ehl- i Kitap’tan birisi Dehyle isminde. Rahip, aynı zamanda doktor. Ona götürüyor, Hz. Resul’ü. Altı yaşlarında. Rahip, Ehl- i Kitap ne olsa. Mütetahhir bir insan. Bakar bakmaz, başka bir insan olduğunu anlıyor. “ Nedir? ” diyor ya, Abdulmuttalib’e. “ Efendim, diyor benim torunumdur bu, gözleri şundan dolayı kapandı.“ ” Ya Muttalib diyor, bunu bana niye getirdin? Kendi, onun şifası kendindedir ” diyor. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu benane parmağını, şu, o doktor papaz Resulullah’a “ aç ağzını “ diyor. Açıyor Resulullah,“ em “ diyor. Emdiriyor, Resulullah’ın gözüne vuruveriyor. Bir saat sonra göz tamam. İyi oluyor.
“ Efendim nasıl iyi olur?” Olur oğlum, olur. Oksit desent damlatıyorsun, koller gözüne iki günde iyi oluyor, bu, bu Peygamber tükrüğü oğlum. Peygamber, Peygamber. Ama Peygamber’e inanmazsan o vakit başka. Git de Einstein’e inan.
Bu işte Hazret- i Ümmü Eymen, Resulullah’ı büyütüyor. Peygamberlik geliyor, Resulullah’a. Ümmü Eymen, hala sağ. Hendek harbinden sonra; Hendek, hani Medine’nin etrafına hendek kazdırmıştılar. O Harpten sonra Ümmü Eymen, o zaman 84 yaşındalar. 84 yaşında. .
Resulullah’ın huzuruna çıkıyor. “ Ya Resulallah, bana müsaade ederseniz Mekke’ye gideceğim diyor. Mekke o zaman fethedilmemiş, müşriklerde. “Kızım var diyor orda, onu ziyaret edeceğim.”
“ Peki “ diyor. Bir deve hazırlıyorlar, azık. Ümmü Eymen üzerine biniyor. Ümmü Eymen gidedursun,Mekke’ye. Ümmü Eymen’i Resulullah’ın, kendisini çok severdi. Resulullah Ümmü Eymen’i. “ Anamdan sonra ikinci anamdır.” derdi kendilerine. Bu mubarek kadının. Çünkü deve gidiyor onunla, bir menkabesini anlatayım. Deve, yedi günde gider oğlum. Acele etme. Hele şimdiki gibi jet’ le gitmez. Medine’den çıktık.Deve gidiyor, Mekke’ye. Yolda yakalarız onları şimdi.
Oturuyormuşlar, Resulullah ve Ezvac- üt Tahirat. Ümmü Eymen de bir köşede oturuyor. Resulullah Efendimize demiş ki ; “Ya Resulallah bana su ver.” demiş. Su istemiş. Hemen, Resulullah’ın Ezvac- üt Tahirat’ı fırlamışlar ki, su versin. “ Yoooooo demiş, ben Resulullah’tan istiyorum. “ Sallallahu Aleyhi ve Sellem, mütebessim mubarek yüzüyle kalkmış, o zamanın bardağı, tası ne ise, doldurmuş, getirmiş, “ buyur ümmi “ demiş. Vermiş. Hazret- i Ümmü Eymen, almış, sonuna kadar içmiş ve ayağa kalkmış. Ordakilerine demiş ki ; “ Resulullah’tan su istemenin edeb harici olduğunu bir iş olduğunu idrak eden bir kadınım ben demiş. Beni edepsizlikle ittiham etmeyiniz. Demiş, niye yaptım bunu demiş. Yarın Huzur-ı İlâhi’de bana bir hitap gelirse, “’ Ya Rabbi, Senin Resul’ünün elinden ben su içtim, Cennet nimeti içtim. “’ demiş.
Onun için aziz cemaat, dünyada Cennet taamı, gözle görülür, sudur işte ya. Ve Resulullah kalkmış, Hazret- i Ümmü Eymen’e sarılmış. “ Anamdan sonra ikinci anam budur. “ demiş, ağlamağa başlamış. Ana kıymeti, Resulullah’ın indinde bu kadındır. Mekke’ye yanaştı, şimdi yetişelim ona. Mekke’ye ikindi vakti yanaşmış, Mekke muhafızları, kapıcılar, Ümmü Eymen’i indirmişler şeyinden devesinden.Tanıyorlar, Mekke küçük bir yer. Devesini elinden, azığını elinden, başlamışlar 84 yaşındaki kadıncağızı o müşrikler kamçılamağa. Kamçı, kamçı. Kızgın demirler falan, az daha kadın ölecek. Demişler “ öldürmeyelim aman demişler, bırakın. Defol buradan git “ demişler. Ümmü Eymen, bu haliyle, 84 yaşında, kum içinde, gece başlamış yürümeğe. Medine tarafına doğru.Yürü babam yürü, yürü, yürü, sabaha kadar yürü.Kum. O gün de yürümüş, üçüncü günü istop etmiş ağam. Bir öğle zamanı istop etmiş. Mekke’den Medine’ye, Cidde tarikiyle değil de, şimdiki direk asfalttan giden varsa, Mekke’den ayrıldıktan 67 Km. lik bir mesafeden sağa doğru dönen büyük bir yol vardırSağa doğru, işte oralardadır onun da ziyaretgâhı vardır orda. Oraya kadar gelmiş. Şey, Ümmü Eymen.Öğle sıcağı, iki gün, üç gündür susuz. Dövülmüş, 84 yaşının ızdırabı. Dudaklar çatlamış. Habeşî kendisi. Anlamış ki, gideceğini artık. “ Ya Rabbi, demiş, ben artık Sana kavuşuyorum. Şu dudaklarımı çatlatma ne olur, demiş. Bu, Senin Resul’ünün elinden su içmişti bu dudaklar demiş. Çatlatma da demiş, şu son nefesimde ; hem Senin İsm- i Celil’ini anayım. Hem Medine’deki Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bir Salavat- ı Şerife getireyim.” demiş.
Kumun içinden, ağam iki tane el çıkıyor böyle. Kumun içinden iki tane el çıkıyor. Elde bir tas, buz gibi su. Ümmü Eymen bunu alıp bööööööyle içiyor. Tab- ı tuvanı yerine geliyor, yürümeğe başlıyor, nihayet Medine’ye gidiyor.
Burada duralım efendim. Şimdi, içinizde ; “ ulan, nasıl kumdan böyle bir el nerden çıktı bu? “
“ Alâ külli şey’in Kadîr.” .. “ Allah her şeye muktedirdir.” Ayetini bilen ; “ ulan nerden çıktı?” demez. Ama bunu şüpheli bilenlere “ nerden çıktı?” Ona cevap. O, “ nerden çıktı?” diyene cevap. Şüpheli olana ce- vap. Şüpheli, içinizde de vardır. “ Ulan nasıl oluyormuş? “ Oluyoooor . Sen bunu hayal kabul eyle oğlum.Hani susayan adam serap görür ya. Asfaltta giderken, yazın git de bak, otomobille, ilerde su varmış gibi görünür. Su varmış gibi görünür. Çünkü fizikî bir hadisedir bu.
Peki, Ümmü Eymen serap gördü, iki el gördü, susuzluğundan, onu içti hayalî olarak. Kabuuuuul, kabul, 15.000 defa kabul ediyorum, hayal olduğunu gördü.Hayal. Asıl bundan sonra oğlum iş. Hayalî bir su bile olsa, bundan sonra bir rivayete göre 8, bir rivayete göre 12 sene yaşamıştır Ümmü Eymen, bu 12 sene zarfında ağzına su koymamıştır.
Vücuttaki su metabolizması kalkmıştır. Bir insan 5 gün susuzluğa tahammül edebilir. Buyrun efendim, hani hayaldi. İnanmanın kıymeti var burdaaaaa. İnanmanın kıymeti var. Her şeye kaskatı inanın.
Kur’an- ı Kerim, gayb’a “ yu’minune bil gayb .” Gayb’a inananların kitabıdır. “ Efendim böyleydi, efendim şöyleydi “ Yok. “ Ya halli kaddel beled, bil bali bali bali bâl ….. ..Bin nevni zelzeletni fil akli zâli zâli zâl.” …….Aklını başına topla. Bu, Kaside- i Tantanariye’dir. Aklını başına topla her geleni bal gibi kabul et. Bunları söyleyen milyarlarca kişi kabul etmiş hepsi mi aptaldı bunların? Resulullah’tan bu tarafa milyonlarca Müctehid, milyonlarca büyük insanlar gelmiş, bunların hepsi mi serseriydi? Bir sen mi akıllısın? O halde dedenin inandığına inan oğlum. Eğer şüphe edersen, aklı işe karıştırırsan, “ Aklın zelzelesidir şüphe. “ diyor. .” fil akli zâli zâli zâl. ” Onun için aklını karıştırma. Bu işlerde akıl yoooook.
Akıl, cesedî ve dünya işlerinde hayr u şer terazisi olarak verilmiştir insana. Öte tarafa akıl ermez akılla karıştırdın mı, kendinin kendi kendinin yüzüne tükürürsün. İnsan, “ eşref- i mahlukattır.” Kâinat onun için yaratıldı. Bütün kâinat, yıldızlar, güneşler, milyonlarca var. Güneşten büyük milyonlarca var. Biz güneşin yanında şu caminin içinde bir fındık kesafeti gibiyiz.
Bu güneşler, bu milyonlarca nâ mütenahî şey.Bu kehkeşan burçları ilk şteraze lavvalakle dedikleri. Dünya yaratılışından beri Nikometres burcuna doğru ziya süratiyle gidiyor.Halâ varamadı. Akıl almaz.Düşüncenin durduğu yokluk yok mu oğlum, işte Allah oradadır ha. Allah’ı bulamadığını aczini hissettiğin zaman insan, Allah’ını bulur. Sana senden yakın.
İşte bütün bu yıldızlar hepsi münakaşaya girmişler. “ Ben büyüğüm senden, sen büyüksün benden.” diye. Çok dikkat edin. Müşteri demiş ki, “ ben güneşin 15 misliyim.” demiş. Güneş demiş ki, “ ben dünyanın bir milyon misliyim.” O öyle demiş, bu böyle demiş, şu şöyle demiş. Bir ay hiç sesini çıkarmamış. Bu, ayet bu anlattığım. Ben hikaye şeklinde anlatıyorum size. Ayet- i Kerime. Bir ay sesini çıkarmamış. Ötekiler, “ sen büyüksün, ben büyüktüm, “
Fakat, Allah öyle bir trafik yapmış kâinata ki, göster bana bir havada bir trafik kazası olmuş.Milyonlarca dönüyorlar. Kepler sistemi. Bundan 500 sene evvel bulmuş. Kepler’in kitabını okuyunuz. “ Diro- bolus yonubus orbiyum, selesyukum,” diye Lâtince kitabı vardır. Okuyun deli olursunuz. O ona, sen böylesin, ben böyleyim. Şimdiki dünyadaki insanlar da aynı vaziyette. Ay sesini çıkarmamış. Ay edepli olduğu için, aya şu emir gelmiş.
“Ve cumiaş şemsu vel kamer.” = “ Güneş aya girdiği zaman..”. ..Ve cumiaş şemsu vel kamer.” Ay küçücük, koskocaman cami avucumun içine giriyor. Halbuki bunu mantıkî şeyi “ Ve cumial kamer veş şems.” Kamer güneşe girecek.
” Ve cumiaş şemsu vel kamer.” Ne kadar vırıltı edersen ediiiiiiin, güneş; aydınlık, ve dünyanın maddî tarafını temsilidir. Öyle olmasaydı, gece çalışırdık, gündüz uyurduk ağam. Gece, ay, manevi alemin mümessilidir. Onun için maneviyat, insanın manevî tarafı, maddiyatını daima yenecektir.
“Ve cumiaş şemsu vel kamer.” Güneş, ay’ın içine girecektir. Boğacaktır onu. Bu bir gün kıyametin geleceğine de delalettir.
Sesini çıkarmamış. Bir de dünya çıkarmamış sesini. Nihayet bunların münakaşası bitmiş. Dünyaya demişler ki; “ sen, hadi bu kırtıbir senin uşağın, dönüyor etrafında demişler, ay.
“ Vel kamera kaddernahu menazile hattâ âde kelurcûnil kadîm. Leş şemsu yenbegi leha en tudrikel kamera velleylu sabikun nehar.” Ayeti. Uydurma değil bunlar.
“ Sen niye konuşmuyorsun demişler. Uşağın da dönüyor etrafında.” . “ Uşağım terbiyelidir demiş. Bana da sormayın, demiş. Ben küçücük bir şeyim. Ama siz, ben büyüğüm, ben efdalım, ben efdalım, diye birbirinizle kavga ediyorsunuz.”
Aziz cemaat; sükût, bir nevi “ düşünerek konuş “ diye, sükût edenin, “ biçimsiz konuşana “ ince bir ihtarıdır, değil mi? Gene dünya sükût etmiş.“ Efendim ben afdalım, ben büyüğüm, ben şuyum, ben buyum.” Dünya gene sükût ediyor. Toplanmışlar dünyanın etrafına. “ Leş şemsu yenbegi leha en tudrikel kamera velleylu sabikun nehar.”
Sıkıştırmışlar dünyayı. “Bizi mi patlatacaksın be, konuşsana, “ demiş. “ Yani işte, efdalsınız, efdalsınız, diyorsunuz, siz kendi kendinize. Peki konuşayım, demiş. Ne kadar vırıltı ederseniz edin. Bütün kâinatta milyonlarca, benden milyarlarca büyük olsa en afdalı benim içinizde.” demiş. “ Nasıl olur? “ demiş.
Kendisi için bütün kâinatı yaratan Allah’ın sevgilisi Mustafa’nın cesedi benim üzerimde.“ demiş. Bütün Peygamberlerin benim üzerimdedir demiş cesedi.”
Bunun üzerine hepsi şaşırmışlar, bütün kâinat Kepler sistemine göre başlamışlar dönmeğe, halâ dönüyorlar beyim. Bunu hisseden Mevlana da:
“ Zerraha dîdem dahan-ı şan cümle bâz,”
“ Geldi guyem hışyem bayed etraz.”
“ Öyle zerreler görüyorum ki, cehennemî süratle dönüyorlar.” demiş, şaşırmış kendini.
Çi tedbir ey müslümânân ki men hudrâ ne midânem
Ne tersâ ne Yahûdem ne kebrem ne Müslümânem
Ne şarkiyyem ne garbiyyem ne berriyyem ne bahriyyem
Ne ez kânı tabiiyyem ne ez eflâkâ gerdânem
Ne ez hâkem ne ez âbem ne ez ferşem ne ez arşem
Ne ez badem ne ez âteş
Ne ervâhem ne essâdem ne lâhûtem ne tûbâyem
Ne ez günem ne ez kânem lâ mekânem mekân bâşed
Ki men ez canı cânânem.
başlamış fırıl fırıl sema’ya ..
Ayeti; “ Yüsebbihu lehu mâ fis semavatı vel ard. Ve hüvel aziz ül hakîm.” Bütün kâinat, Allah’ı tesbih ediyor. Merkezde Allah. Aha arz, arz, arz. Ayda, adam arama. Bilmem falan yıldızda adam var diye astronot, gitti işte seyredip gidiyorlar. Arama.
En son Rus astronotu, ondan evvel çıkmış göğe de “ ben Allah’ı bulamadım “ demiş. İkinci çıkan, Life mecmuasında var, ikinci çıkan, ayı ve dünyayı, karanlık içinde tabii. Dünyanın döndüğünü boşlukta görmüş herif, ve yanındakine, radyo bunu tespit etti. İçinde o füzenin; ” be kospodin demiş, gicueri, Allah var, demiş yahu.” Koskoca dünyanın boşlukta döndüğünü görmüş herif. Aklı yerinden oynamış. Bunlar boş lakırdılar değil aziz cemaat. Boş lakırdılar değil.
Onun için insan beden ise, yalnız bu etten ibaretse ruh nedir o halde? Ruh ise, beden nedir? Cevap verin. Bu iş ne senin işin, ne benim işim. Her ikisi de birbirini gizliyor bunların. Bazı da şimdi bazı soytarılar çıktı. “ Efendim oturalım da işte ruh çağırıyoruz.” Yok efendim yok. ben ruhiyat tahsil ettim, onun hocasıyım, mütehassısıyım. Öyle saçma şey,
“ Er ruhu fiyha bi izni rabbihim min külli emr.“ = “Allah’ın emri olmadan hiç bir ruh, içeri inmez.” “ Yok, Mevlâna içime geldi, yok Hasan bey içime..” Yok böyle şeyler, bunlar hepsi saçma şeyler. Saçmalığını organize etmiş, hakikat halinde kendi kendine aldanan ve hakiki samimi aldanan bunlar zavallılardır. Gelsin de benim önümde çağırsın bakayım. Gelsin çağırsın.
Beden, aziz cemaat, gönlün gölgesinin, gölgesinin, gölgesinin, gölgesinin, gölgesidir. Aha bu. Mahsülün adı dâne. Diğeri saman çöpü. Allah’ın hikmeti bu. Zıddiyetleri birbiriyle karıştırıyor. Ruh; bedensiz bir iş görmez, kalıbın da ruhsuz soğur oğlum. Ona leş derler. Kalıbın meydandadır, canın da gizli.
Bir avuç toprağı al, ondan yaratıldık değil mi? Toprağı bir insanın başına atsak, başı yarmaz toprak. Çünkü kendinden yaratıldı, toprak insanın anasıdır. Ana evladına fenalık yapar mı? Suyu döksen, gene su karışmıştır çamurumuza. “ Ve cealna minel mai külle şey’in hayy.” Suyu döksen, kafayı yarmaz. Şelaleyle dök, tonlarla dök. Kafayı yarmaz. Çünkü nankör değildirler, onlardan yaratıldık. Şimdi toprak ile suyu karıştır, kerpiç yap, bir kafaya vur, paramparça eder kafayı.
Aha insan kendini unutmuş, bunu böyle yapıp kendi kafamıza vuruyoruz. Farkında değiliz..
M.Derman(k.s)
Ankara vaazından alıntı…