Prof. Dr. Münir Derman ( R.A.) Beyin 9 Nisan 1967 Pazar günü yapmış olduğu Ders.
Aziz cemaat; vaaz, bugün yapacağımız vaazın Hafız efendi bir Ayet-i Kerime okudu, vaazın biçimini değiştirdi. Şimdi, namazdan sonra okuduğu Ayet- i Kerime, Kur’an’ın ayetlerinin hepsi büyüktür. Birbirinden değil ama bu Ayet çok büyüktür. Kur’an- ı Kerîm’de 4 türlü Allah sözü vardır. Hepsi Allah’ın.
Bir kısım âyât; Âyât- ı müteşabihat ismini alır ki ; manâsı gizli ayetler. Biz anlayamayız o manâyı.
İkincisi; Âyât- ı Muhkemat ; manâsı açık olarak ayetlerdir. Hepimizin anlayacağı ayetlerdir.Arap olursak, bir Arab’ın, alim Arap’la çoban Arab’ın anlayacağı manâdaki Ayetlerdir.
Türkçeye tercüme edildiği zaman, bizim de anlayabileceğimiz Ayetler. Bunlara Ayat-ı muhkemat, muhkem; tamamiyle ne ifade ediyorsa manası öyle ayetler demektir.
Üçüncü kısım ayetler; Ayat-ı Mu’tade dedikleri, aklımızın sahasında olabilen ayetler. Çünkü;İslam’ da İslam mü’mine ispat yoktur.Gayb’a inanan adama “ öldükten sonra dirileceğiniz “ diye sual sordu mu “ amenna ve saddakna “ der. “ Nasıl dirileceğiz “ diye söylemez mü’min, sormaz. Onu sapıklar sorar.Nasıl dirileceksin? Ona cevap verilecekse öldükten sonra görürsün ağam dersin.
Bir de üçüncü çeşit Ayetler; Ayât- ı Gayr- i Mutade ; Akıl sahasına girmeyen ayetler.Birinci ayet Ayat-ı Müteşabihat; manası gizli , herkes anlayamaz o manayı.
Dördüncü ayet ise; Gayr- i Mutade Ayetler ; Akıl sahasına girmez. Şöyle olduydu, böyle oldu muydu? Nasıl mesela; Karınca ile konuşmuş, deve ile konuşmuş, su üstünde yürümüş. Akıl sahasına girmez bunlar. Bunu ancak Ehlullah alır. Namsız, nişansız, hikayesiz, destansız, apartmansız, otomobilsiz, şatafatsız, secdeye başını koyanı bulursan, ki ona Veli derler. O bilir bu ayetlerin manalarını, ama söylemez.
İçimiz de, bütün İslam’ların içinde öyle adamlar vardır ki; Hızır’la konuşur, Hızır’la ahbaplık eder. Kahvede oturup çay içer, kol kola gezer, fakat utangaçlığından kimseye söylemez, “ ben Hızır’la konuşuyorum diye. Var mıdır? Vallahi de vardır, Billahi de vardır. Sen dünyayı boş mu zannediyorsun? Cüce iken yıldız öper boya gelenler bunları anlar. Baktığı şeylerin gerisinde, bir görünmeze bakar gibi görünen gözler vardır, mü’minin içinde.Onları bul. Onlar bu ayetleri bilirler.
Hafız efendinin okuduğu ayet de böyle bir ayet. Ayat-ı müteşabihat’tan. Gizli ayetler. Bir şeyler söylüyor. Aman, aman, aman, aman, neler söylüyor orada? “ Sen biliyor musun? “ Bilmiyorum, kokusunu alıyorum. Bu burunlarımız hepsi, mis kokusuyla sarımsak kokusunu aldıktan sonra, Allah’ın ayetinin kokusunu nasıl almaz oğlum? Hepimiz alıyoruz ama, anlayamıyoruz.
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimize, Hafız Efendinin okuduğu Ayet-i Kerime indiği gün, indiği gün. Hangi gün indi, nereden biliyorsun? Cenab-ı Peygamber’e inen ayetlerin günleri, sicilleri, zamanında hep yazılmış oğlum. Şüphe etme bundan.
Mübarek abdest alıyormuş, Enes Bin- i Malik’in evinde. Enes Bin-i Malik, kısa boylu. Resullah’ın nur projektörü ile yıkanmış, içi dışı yıkanmış mübarekin. Hafızası teyp gibi. O kadar bir teyp gibi ki, Resullahu Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimize aşık bir Arap inmiş kabileden, gelmiş Huzur-ı Risalet Penahiye, Medine’de. “ Ya Resulallah demiş; Mübarek yüzünü ilk defa görüyorum, görmeden iman ettim ben sana. Ben senin için bir kaside yazdım demiş. Yüz yirmi sekiz beyittir bu. “ demiş. İkişer satırdan yüz yirmi sekiz, yüz yirmi sekiz, iki yüz elli altı eder, altı beyit. Okuyacağım onu.” demiş.
“ Oku bakalım “demiş. Oturmuş Huzur-ı Risalet Penahi’ye, Medine’de. Başlamış okumaya. Yanında da Enes Bin-i Malik, teyp gibi. Okumuş sonundan aşağı kadar. Resulu Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in çok hoşuna gitmiş. Demin evvel dedim ki ; Resulullah, Hafız Efendinin o indiği zamanki o indiği gün ayette abdest alıyordu onu unutmayın, oraya geleceğiz, ipi kaçırmayalım. Sonra arasından sızar insan.
Okumuş; Resulullah Efendimiz hoşuna gitmiş. “ İyi amma demiş, ben bunu evvelce duydum demiş, bu şeyi, kasideyi.” .. “ Aman! Ya Resulullah ben şairim demiş, bunu yeni yaptım demiş. Benden başka kimse bir satırını öğrenmedi “ demiş. “ Nasıl öğrenmedi demiş, ben bunu evvelce dinledim. Enes oku “ demiş. Açmış teybi. Enes başlamış, okumağa. Adam, hepsini okumuş. Yüz, iki yüz elli altı tane beyiti okumuş. Aha şimdi bunu çevirsin tersine, benim sesimi tekrar alıyor.
Adam “ vay “ demiş, fırlamış Resulullah’ın yanından. “ Ben ne edepsizlik yaptım demiş. “ Ben bu rüyada, ben bunu yazdım ama demek ki başkası demiş, bunu yazmış, ben de onu yazmışım.” Utanmış, koşarak giderken, Resulullah “ taal demiş, taalkum, gel demiş gel. Gel, gel, gel “ demiş. Oturmuş, okşamış mübarek elinden ensesini. “ Bunu demiş ilk defa işittim, demiş. Fakat Enes Bin-i Malik teypti demiş. Aldı, sen bir defa okudun ezberine aldı “ demiş. Demek Resulullah Efendimizin de teybi varmış. Yaaaaa.
Bu teybi burada kapatalım abdeste gelelim. Resulullah Efendimiz, bitirmiş abdestini mübarek ayak terlikleri de orada. Girecek içine. Almış sağ pabucunu giymiş ayağına. Enes Bin-i Malik daha yakın. Sol pabucunu alırken, tavşancıl denilen bir kuşlar vardır. Aha bu kadar. Havadan bir süzülmüş. Bunu Enes Bin-i Malik görüyor. Resulullah görüyor. Siz inanırsınız.Gelmiş o pabucu kaptığı gibi havalanmış. Resulullah’ın mübarek ayağı böyle yere basmayarak tek ayak kalmış. Ama o da insan, ama insan. Hiddetlenmiş mübarek. “ Bu kuşcağızın işi ne? “ Havalanmış, havalandıktan sonra şöyle gagasını yaptığı zaman içinden bir yılan düşmüş aşağıya. Yılan düşer düşmez, süzülmüş gelmiş Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in önüne ayakkabısını koymuş. Anlaşıldı mı? Sallallahu Aleyhi ve Sellem şaşırmış mubarek, hiddetini geri almış. Onun için aziz cemaat, hiddetlenmeyiniiiiiiiz.
Sizin, sizi hiddete davet edecek bir işin içinde Allah’ın Rahman sıfatının belki bir huzmesi gizlidir. Kuşcağız dile gelmiş. “ Ya Resulallah, sen Resul’sun demiş, ayakkabının içine giren yılanın niye farkına varmadın? “ demiş. Resulullahu Sallallahu Aleyhi ve Sellem demiş ki; “ Ya tavşancıl demiş, ben demiş kendimde idim o zaman da farkına varmadım demiş. Sen nasıl farkına vardın tavşancıl kuşu ? “ demiş. “ Ya Resulallah, ben de kendimde değildim “ demiş.
Onun için bunaldığınız zaman, aziz cemaat; pılınızı pırtınızı toplayın, Allaha sığının. Bu şu demektir. Pılını pırtını toplayıp gayb alemine doğru çekilmek demektir. İslam’ın içinde bu nüve var.
İşte şu deminki ayet, okunan ayet, bu hadise olduğu zaman gelmiştir. Bu ayetin içinde bunlar da vardır. Bunu, bu Ayet-i Kerime’yi, Mevlana Celaleddin- i Rumî Hazretleri “ Şemsul Hakayık “ diye bir kitabı vardır. Orada iki kelime ile bahseder. “ Nar-ı handan bağ-ı ra, handan kuned. Sohbet- i merdan et ez merdan küned. “ der.
Daima güler yüzlü Resullah’ın yüzünü görmek istiyorsan, Allah’ı memnun etmek istiyorsan, “han- dan küned.” ..” yüzün daima güleryüzlü olsun. “ Gül, gül, gül. “ Sohbet-i merdan et. Ez merdan küned.” “ Mert insanlarla konuşursan diyor, mert olursun. Er olursun. Hakiki şey olursun.”
Onun için Hakk’a teslim olmuş ve hakikati Hak ile bulmuş insanların bize kalan aziz hatıralarından bir sayfa açacağım size. Bu hatıralardan insanı ayıklığa davet eden bir ses çıkar haaaa. Bir ses Bu sesi duymak gerek. Bazı insanlar vardır ateşe girer yanmaz. Hz. İbrahim gibi, yanmadı. Halbuki ateş, ateşe tapan Mecusi’yi bile yakar, ateşe taptığı halde. Elini muma süremez. Ulan hani senin tanrındı ateş. Bu ateşin yakmazlığının sırrı; yakan şeyde erimek ve onunla olmaktan başka bir şey değildir.Başka sebep arama, aramada aradığını bulamazsın. Zaten bir işi bulamazsan aramaya başlarsın. Bazı dalgın insanlar vardır, hiddetli. Benim tıpta bir hocam vardı, gözlüklü idi. Asistanları, Hiristiyandı kendisi. Öyle bir asabî herif ki. Bir gün kızdı. “ Gözlüğüm nerede “dedi. Gözlüğü aha böyle yapmış. Ortalığı birbirine karıştırıyor. Kimse de, “ gözlük gözündedir “ diyemiyor. Aha bunun gibi. Başka yerde arama oğlum. Hepsi içinde.
“ Efendim falan insan sapıttı, di mi? Fena yola giriyor. Şeytanı araya katma. “ Şeytan şaşırtmış. Şeytan’ın zoru ile oldu “ demek, İslam dininde caiz değildir efendim. “ İnsan, imanını terk etmedikçe Şeytan ona el süremez.” Hadis’tir bu. Yok Şeytan şöyle yaptı, yok Şeytan böyle yaptı. Hayır. Cenab-ı Allah, nur ve zulmetten çekilmiş 70.000 perde arkasında gizlidir. Bu perdeleri açsa, daha kendisini kimse görmeden hepimiz yanarız. Onun için ağam, insan bir mekândır. Aslı lâ mekan’dır. Bu dükkanı kapa, o dükkanı açmak için biz camiye geliyoruz. Yoksa vakit na-mazını kılıp, üzerimize yazılmış şeyleri doldurmak için değil. Üzerimize bir şey yazılmadı, nefes alıyoruz aha ondan…
M.DERMAN (k.s).
Alllah razı olsun. Devamlarini beklemedeyiz ins.