İnsan HAKK’ın zâhiri, HAKK  insanın bâtınıdır. İşte o kadar!

Burası, bir kurşunun ciğeri delip geçmesi gibi az bir zamanda idrak edilir ve hemen kapanır. Araya AKILgiremez, girerse MÜRŞİD girer.
Gaybın eşyâdaki tel tel ihtizazındaki gizli işâretleri sezenlere selâm ederiz.
Beden; gönlün, gölgesinin gölgesinin gölgesinin gölgesidir.
Beden bir çok cihazlarla süslenmiştir. 
Göz, kulak, tad, koku, hiss uzuvlarıyla. 
Esmâların tecellî merkezleridir bunlar.
Buralarda harfsiz, sessiz, sözsüz kelâmıyla konuşulamaz.
Semi’ esmâsıyla işittirdi. Basîr esmâsıyla gördürdü!
Bu ZIDların arkasında ZIDdı olmayan Kendisi gizlidir.
İnsan da bunları görecek pencereler vardır.
Mâbedin hoporlörü ile konuşturur. İşte ALLAH Kelâmı budur. 
ALLAH Kelâmından Resûle düşünmek fırsatı verildi buna hadis-i kudsî diyoruz.
Resûl gönülden konuşur, buna da hadis-i şerif diyoruz.
Ümmete de ruhsat verdi, yâni kelâmullaha iştirak ettirdi.

Şimdi çeşit çeşit, boy boy 100 tâne başka başka anahtar alalım.
Bu anahtarların her birine ayrı ayrı incecik ve dümdüz bir kum tabakası üzerinde açılmış anahtar yuvalarına teker teker ve yerli yerine, kumları bozmadan oturtmağa çalışınız.
Bu iş nasıl güç ve ince ise onun gibi; gıbta etmeden, hased göstermeden, hiç bir şeye üzülmeden, şikâyet yapmadan, adâletten ayrılmadan gönülden söylenecek her söz her hareket bu sûretle, vücuddan bütün şâibeler kalkar.


Bedendeki bu şâibeleri irâde ve sabır, ibâdet ile kaldıranlar da gönülden konuşurlar.
Birinciler Velîlerdir, ikinciler Sâlih kullardır.


Bunların her ikisini taklide gayret edenler de hâlis muhlistir.
İnsan; et, kemik, sinir, kan değildir. 
Bunun içinde muvakkatan duran nesnedir yâni gözdür. 
Göz 2 kilometreden görür. Öyle gözler de vardır ki iki âlemi birden görür.

Eskiler söylemişler,

… …

Şâibelerden kurtulan insan gönlüne, “ve le zikrullâhi ekber” âyeti iner. 
Yani ona layık olur demektir.
Bir yâni daha “ALLAH” Esmâsıyla vücuda zikreder.
En büyük zikir budur. ALLAH’ı zikir değildir, âyeti yanlış anlamayınız.
Ondan sonra “Ve ilâ rabbike fergab.” “bize yanaş” emri gelir.
Şakır sadır geçirmek lâzım.
Kendi kendine şakk-ı sadr hadisesi yapar insan.
Resûlu Ekreme melek yapar
İnsana da hakîki MÜRŞİDyapar.
Bunlara kavuşan bir hâl içinde kalır, bu târif edilmez bu hâl.
ALLAH ile ALLAH’ı sevmek. İşte sevgi budur.
Diğer sevgiler; çocuk sevgisi, kadın sevgisi, ana sevgisi, eş sevgisi asıl sevginin gaflet perdesinde tercümeleri, bizi sevgiye alıştırmak ni’metidir.
Yoksa “Ben ALLAH’ı seviyorum” demek değildir.
Bunların ihtizazı insanı kaplarsa, ses de işitir hayal de görür. 
Bunlar titreyen bir suya aksetmiş insanın bulanık gizlenmiş şeklidir.
Bunlar kitab, mâlumat, bilgi, ilimle elde edilemezler.
Akıl cevab aradığından çabalar durur sual sorar.
Huzûra giderken hepisine insan kavuşamazsa, Cenab-ı ALLAH gönlünün temizliği nisbetinde kula yanaşır.
“Saçları beyazlamış bir kuluma, Ben, hicâb duymaması için sual sormaktan hicâb duyarım” DiyorCenâb-ı ALLAH.

ALLAH sevgisi sana senden yakîn olanı, şahdamarlarından daha yakîn olanı bulmak ve O’nun sevgisi içinde kaybolmaktır. 
“Ölmeden evvel ölmek” in hakiki mânâsı budur.
Bu yolda namzed olanlar, herkesin görmediğini görmeye, kimsenin işitmediğini işitmeye başlar ki şâibelerden kurtulmaya başladığı zaman, ilâhi tecellîlerin suya aksetmiş sûretleridir. Bir nevi yarım tecellîdir.
suya aksetmiş şekilde görürsünüz amma, siz orada değilsiniz bu örnek de bunun gibi.
Açılır perdeler ötenin ötesinde… 
size de görünür gönlünüz İNŞALLAH bu dünya pardesinde. 
Selâm üzerinize olsun.

M.DERMAN(k.s)