Kur’ân Âyetlerine yani Allah sözlerine ve Cenâb-ı Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin vilâyet cephesinden bize bildirdiği ki hadislerdir onlar, vilâyet cephesi demek peygamberlerin bir Cephe-yi Vilâyet bir de Cephe-i Nübüvveti vardır.
Cephe-i Nübüvvet, tebliğ cihetidir ki bunun yeri halktır bize bildirir.
Cephe-i vilâyet ise doğrudan doğruya Allah ile olan muamelesidir.
Gündüz Rasûlullah, Rasûlullahı Sallallahu Aleyhi Vessellem, Cenâb-ı Allah’ın radyo hoparlörüdür.
Anladın mı şimdi?
Cenâb-ı Allah bütün kâinatla Rasûlullah’ın kalbi mübârekinden konuşur.
Onun için Muhammedsiz (Sallallahu Aleyhi Vessellem) Allah bilinmez.
Allah’a Rasûlullah Efendimiz çekip götürür bütün mahlukatı.
Aha burayı kapadı mı ses yok. (Radyo cihazını göstererek)
Onun için Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin, bütün kâinat yaratılmadan evvel Nur-u Rasûlullah yaratılmıştır.
Cephe-i Vilâyet ile söylediği sözler hadisleridir.
“Felân şu olacak!” dedi mi olur.
Nasıl ki şu küçük çocuğun bak saçları simsiyah, bunun bir gün beyaz olacağını biliyoruz biz.
Ama tecrübemiz var.
İşte biz bir saçın siyah olmadan beyaz olacağımızı evvelden bildiğimiz gibi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiz de kendi Cephe-i Vilâyet bakımından geleceklerin hepsini bilir.
Onun için Rasûlullahu Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin bütün Hadisleri bir mübârek kendi devr-i saadetlerine aittir.
Yani devr-i saadet cesed-i mübâreklerinde ruh-u muallâları bulunduğu zaman, bir de işte bizim insan lakırdımızla hayatta olduğu zamanda devr-i saadetlerine aittir.
Ondan sonra devr-i sadetlerinde kendi mübârek yüzünü görmüş olan tabiinin yüzünü görmüş olan tabiin devrine aittir.
Ondan sonra da gelecek devirlere aittir.
Öyle hadisler vardır ki bugün hadisler vazifelerini bitirmiştir.
Öyle hadisler vardır ki bugün daha mânâsını anlayamıyoruz, gelecek devreler içindir.
İşte bu hadisler ve Kur’ân âyetlerinde bildirildiğine göre her millet kendi nasîbini çeker.
Her millette, her ümmette, millet, ümmet, illet ne dersen de hepisi aynıdır bunların.
İllet de vardır. Bazen ümmet illet olur. Birbirimize illet olduk işte.
Her milletin ve her insanın bir sa’dı vardır buyurur. Saat değil sa’d. El el.
Bu elindeki kepçe dolmadan hasenatını ve belânı görmezsin.
“Efendim felân herif edebsizlik yaptı yaptı, yaptı, yaptı.
Allah da para verdi, verdi, verdi. Öteki adam gâyet iyi adam, ekmek bulup yiyemiyor bu ne biçim iş!”
Hemen insan aklı bel kemiğinden Allah adâletsiz hâşâ sümme hâşâ.
Sonra Efendim Allah seriü’l- hisaptır.
“Ne hesabı?”
Ateşe elini sokar sokmaz elin yanar, sok elini, çıkar. Yarım saat sonra mı yanar elin yok.
Allah’ın kanunda bir hadise oldu mu derhal cezasını, fenâlığını görürsün. Seriü’l hisap!
“Efendim bu herif bu kadar edebsizlik etti, etti, etti de dua ettik, beddua ettik. Bilmem ne ettik. Falân ettik. Herife bir şey olmadı yav!”
Sa’dı daha dolmamıştır, sa’d.
Avucunun içi tamamıyle döndü mü herif böyle, böyle hale gelir “höööt!” derken gümler!
Nereye gidiyorsun?
Ölmek yav bişey değil. Ölümden korkmayınız!
Öyle adam var sürünür. Nerde sürünür, âhirette sürünür.
Âhirette sürünmek, sokakta tarlada şöyle dört ayak gitmekten daha beterdir.
Âhiret sürünmesi berbattır.
“Efendim felan adam böyle yaptı yaptı yaptı. Canım böyle iş mi olur zengin herif, bilmem nerde. Ben açlıktan ölüyorum o namaz kılmıyor, ben namaz kılıyorum!”
Namazı zenginlik için kılmıyorsun.
“Efendim herif öldü!”
Ölmek demek, ölüm, vücudun yıkılması değildir efendim.
Allah bir şeyi yıkmaz.
Mahvetmesi demek değildir. Hâşâ sümme hâşâ.
Allah bir şeyi yarattı mı daha tekâmülünü yaratır.
“Ne?”
Buğday, küçücük buğday, büyüdü, büyüdü büyüdü git gide tekâmül etti.
“Ne oldu?”
Buğday oldu, harman oldu. Eee harman bitti. Mahvolmadı.
Harmanda kendinin, yabancıları çıktı içinden.
Geldi değirmene. Un oldu, hamur oldu. Ateşe girdi. Aziz nimet oldu.
“Eeee sonra yok!”
Yedi kul onu!
“Elhamdulillahi Rabbilâlemin. Çok şükür Yâ Rabbî!”
Vücudunuzdaki Hayy Esmâsının devamı için yemek yenir.
Her şey tekâmül eder, düşmez.
O halde ölüm mahvolmak demek değildir.
Bir çözülmedir oğlum, çözülme, çözülme.
Ölüm insanın Mânevî Benliğini halktan, Allah kendisine çekmesidir.
“Mânevî ben verdim alacağım. Gel oğlum Bana” dedi aldı. Ölüm bu!
Çünkü âyet-i kerimede: “Her şey Hakk’a döner!”
Külli şey’in ve İleyhi turceun. Her şey Allah’a döner.
Allah’tandır zâten, Allah’a döner.
Denizden buhar olur havaya çıkar.
Bulut olur ve bize dökülür. Nehir olur.
Damla olur yine gider derya olur. Bir devirdir.
Onun için ölüm bir çözülme, bir mahvolma değildir.
Bir tekâmüldür, tekâmül.
Dr.M.DERMAN(k.s)
Vaaz alıntı…