Hayırlı kandiller cumamız mübarek olsun…

Cenâb-ı ALLAH diyor ki bak “Benim yüzümün nûrundan onun rûhunu yarattım!.” 
“Ben ALLAH’tan mü’minlerden de benden!” diyor Peygamber. 
“Ben bir gizli hazîneydim” diyor ALLAH bir Hadis-i kudsîde. 
“Zâtıma irfan duygusunun, zâtımdan irfan duygusunun kaçmasını istedim” diyor. 

Bundan anlaşılıyor ki insanı mârifet için yarattı, yâni irfan sâhibi olmak için yarattı. İşte kalbin sırrı dedikleri şey budur, Kalb Sırrı denilen şey budur. İrfan sâhibi olmak için de, ilim tahsil etmek lâzımdır. İlimler, Cenâb-ı Peygamberin buyurduğuna göre ikidir;


Kalbde olan ilim; İlm-i Bâtın; İlm-i Ledün, Bâtın ilmi! İkincisi dilde olan ilim. 
Dilde olan ilim ALLAH’ın kulları üzerindeki huccetidir.
O halde buna varabilmek için insan önce şer’î bilgiye muhtactır. 
Bu şer’î bilgiyle yâni şeriatteki emirlerle şu şöyle olacak, yalan söylenmeyecek, böyle olucak, işte namaz kılınacak, kimsenin ırzına… yetim malı yenmeyecek bunlar hep şer’î bilgidir. 
Bu ilimle, Sıfat Âleminde ALLAH’ın Zâtına âit bilgiler tahsil edilir. 
ALLAH’ın huzûruna gideceğiz, buradaki bilgiler nasıl tahsil edilir. 
Eğer bu, bu tahsili yaptı mı bundan sonra Bâtın Âlemine sıra gelir bu tahsili yaptı mı cehennem yoktur sana. 
Ne diyor Cehennem: “Ya mü’min geç, nurun ateşimi söndürüyor!”
Kâfirler bu ilmi tahsil etmediği için münkirler onun için cehenneme gidecek, cehennemde ateş ilmi tahsil edecekler.
Kendiliğinden okumayana tokatla, zorla okuturlar oğlum! 
Aha bu cehennemin esâsı da bu. Sen bu ilmi tahsil edeydin, edebsizlik yapmazdın. Yoksa efendim hırsızlık yapmışsın, bilmem efendim filancanın kolunu kesmişsin, Cenâb-ı ALLAH seni “gel bende senin kolunu..” Yok efendim yok. 
Aha bu ilmi tahsil edip de kendi gözlüğüne “Huhhh!” dedirmediğin için, içindeki Cenâb-ı ALLAH sana senden yakın, O’na hurmetsizlik yaptın, ondan ondan ondan ondan…
Kafanı aç kafanı aç… Yobazlığı bırakın ağalar!.

Bundan sonra da Bâtın İlmine gelir. 
Bu ilimle de, Mârifet Âleminde HAKK’a irfanın tam kendisi teşekkül eder.

Bundan sonra da Bâtın İlmine gelir.
Bu ilimle de, Mârifet Âleminde HAKK’a irfanın tam kendisi teşekkül eder. Yâni Mârifet Âlemi, Lâhut Âlemi dedikleridir.
Asıl vatanımız asıl doğduğumuz geldiğimiz vatan. Yâni Kudsî Rûh’un yaratıldığı vatan. Hakîki İnsan orada, Hakîkat-ı MuhaMMediyye orada.
“Ben ALLAH’tan” diyor değil mi?
“Mü’min de benden!” Hakîki İnsan, oradadır o halde.
O ruh, kalbe emânet olarak kondu. emânet olarak kondu.
Peki bu emâneti nasıl çıkaracağız?.
O hudud da Lâhut Âleminin hudûdunda bir kapı levhası vardır. Mevlûd’de de işitmişsinizdir..
“Lâ ilâhe illâ ALLAH!” o kapının levhası budur.
Bu kelimeyi onun için evvelâ diline bulaştıracaksın.
Lâ ilâhe illâ ALLAH!
Lâ ilâhe illâ ALLAH!
Lâ ilâhe illâ ALLAH!

Kalbin, hayat buluncaya kadar dil ile bunu söyleyeceksin senelerce.
Dille söylendikten sonra kalble söylenmeye başlar.
“Dille nasıl söylenir? Kalble nasıl söylenir?”
“Nasıl söylenir Hoca Efendi bize öğret de söyleyelim. Biz de “lâ ilâhe illâ ALLAH” diyoruz.”
Ee ben de diyorum: “Lâ ilâhe illâ ALLAH.”
Hepimiz, aha: “Lâ ilâhe illâ ALLAH.”
Nasıl söylenilir, kalble dille nasıl söylenir onun öğretilmesi burada vaaz kürsüsü değil oğlum burada olmaz.

Dr.M.Derman(k.s)

Vaaz alıntı